Bir dünya ki sus pus olmuş. Her yer duman
altında, kan kokan sokaklar.. Annelerinin
kucağında öldürülen çocuklar... Bedenleri
gökyüzüne firlayan insanlar.. Sağır olmuş
bir dünya.
Ölümü tevekkülle karşılayanlar ile ölümü
izleyenler aynı dünyada nefes almaya
mahkum kalmış çaresiz bizler... Neydi bizim
amacımız? Ne kadar karanlık gökyüzü,
Allah'ım! Feryada kulaklarımız tıkanmış
hiçbir șey olmamış gibi devam ettirdiğimiz
hayatımız... Başını okşadığımız çocuğumuz
yarasını öptüğümüz evladımız... Günlük
hayatımıza hiçbir şey yokmuş gibi devam
ettiğimiz dünya...Oysa ki onlar da bir annenin, bir babanın
evladiydı. Tipkı benim, senin, onun...
Hepimizin çocukları gibi et ve candandl.
Sadece bu dünyada nefes alıp biraz yiyip
bir çiçeği koklayıp gideceklerdi. Dünya
onları hiçbir yere sığdıramadı; yok
edilişlerine seyirci kalıp izlemeyi tercih etti.
Oysa ki doğduğun yer kaderleriydi, seçme
hakları yoktu. Tipkı bizim orada
doğmayacağımızı seçemeyeceğimiz gibi..
Hani ümmettik? Hani aynı peygambere
inanıyorduk? "Komşun açken uyuma" diyen
peygamberden, bebekler katledilirken
kutlama yapan bir ümmete dönüştük..