…Bir ateşe attın beni…
Bu sözler, yalnızca bir şarkı dizesi değil; derin bir duygusal yıkımın, ruhsal sarsıntının ve bedensel çöküşün güçlü bir metaforudur. Kamuran Akkor’un ölümsüz yorumuyla hayat bulan bu eser, yalnızca nostaljik bir melodi değil; aynı zamanda modern çağın sessiz travmalarına tutulmuş bir aynadır. Sagopa Kajmer’in sözlerinde günümüz insanının kırılmış duygularına tercüman olan bu parça, aşkın sadece romantik bir bağ değil, aynı zamanda ruhu ve bedeni etkileyen bütünsel bir deneyim olduğunu hatırlatır.
Sessiz Yangınların Psikodinamiği
Günümüz bireyi, dijital çağın yüzeyselleştirdiği ilişkiler içinde, terk edilmeyi çoğu zaman sessiz bir biçimde yaşar. Artık ne yüz yüze açıklamalar yapılır ne de duygular paylaşılır. İlişkiler, okunmayan mesajlarla, engellemelerle, birdenbire kesilen iletişimle son bulur. Geride kalan birey ise kelimenin tam anlamıyla görünmezleşir; hem sosyal mecralarda hem fiziksel çevrede adeta buharlaşır. Ancak bu görünmezliğin ardında sessiz bir travma, kronik bir duygusal çöküş ve çoğu zaman bedensel semptomlarla ortaya çıkan psikolojik bir yangın yatmaktadır.
Bir Vaka Örneği: Duygusal Terkin Bedensel Manifestosu
Neslihan – 41 yaşında, kamu sektöründe yönetici olarak görev yapmakta. Beş yıllık bir ilişkinin ardından, partneri tarafından hiçbir açıklama yapılmaksızın terk edilir. İletişim tamamen kesilir, herhangi bir kapanış konuşması dahi yapılmaz. Neslihan, ilk etapta durumu anlamlandırmakta zorlanır. Ardından, yoğun şekilde kendini suçlama ve değer sorgulaması başlar. Üç ay içerisinde iş yerinde performans düşüklüğü, uyku düzensizlikleri, iştahsızlık ve sürekli yorgunluk şikâyetleriyle bir dizi tıbbi birime başvurur. Yapılan tüm tetkiklerde fiziksel bir bulguya rastlanmaz. Ancak psikiyatri uzmanı tarafından “Travmatik Terk Sonrası Gelişen Majör Depresyon” tanısı konur.
Bu örnek, yalnızca bireysel bir aşk hikâyesi değil; duygusal terk edilmenin psikosomatik etkilerini ortaya koyan tipik bir klinik vakadır. Kadınların –özellikle toplum tarafından “güçlü olma” ve “katlanma” beklentisi yüklenenlerin– bu tarz travmaları içselleştirerek yaşaması, depresyon, anksiyete bozuklukları ve psikosomatik rahatsızlıklara zemin hazırlar.
Sözlerin Altında Gizlenen Psikodinamik Kodlar
“Bir ateşe attın beni, yanıyorum sevgilim” ifadesi; yalnızca özlem ya da romantik bir sitem değil, derin psikodinamik kırılmaların dilidir. Bu sözlerin altında çoğu zaman:
• Kronik değersizlik hissi,
• Kendilik algısında bozulma,
• Yetersizlik ve eksiklik düşünceleri,
• Sosyal izolasyon ve özgüven kaybı,
• Somatizasyon (duyguların bedensel semptomlarla dışavurumu)
gibi psikolojik yapılar bulunmaktadır.
Bu tür travmalar zaman içerisinde sadece ruhsal değil, bedensel düzeyde de kendini göstermektedir. Yaygın vücut ağrıları, kronik yorgunluk sendromu, fibromiyalji ve hatta bağışıklık sisteminin zayıflaması gibi sonuçlar, uzun süreli duygusal yıkımların beden üzerindeki izleridir.
Toplumsal Suskunluğun Etik Sınırı
Toplumun “ağlama geçer” yaklaşımı, duygusal terk yaşayan bireyler açısından ikincil bir travma yaratmaktadır. Terk edilen bireye empatiyle yaklaşmak, duygularını ifade edebileceği güvenli alanlar sunmak ve onun yaşadığı kaybı görünür kılmak hem etik hem de insani bir sorumluluktur. Şunlar unutulmamalıdır:
• Açıklama yapılmadan biten her ilişki, bireyin özsaygısını zedeler ve duygusal anlamda ciddi bir çöküş yaratabilir.
• Yüzleşme imkânı sunulmayan ilişkiler, bireyde kapanmamış yara etkisi yaratır ve bu da sonraki ilişkileri olumsuz etkiler.
• Psikolojik destek alınmayan duygusal travmalar, kronikleşerek bireyin yaşam kalitesini düşürür.
Sonuç: Aşkın Ardından Kalanlar
Bugün ülkemizin dört bir yanında, dışarıdan güçlü ve sağlıklı görünen ama iç dünyasında derin yangınlar taşıyan binlerce “Neslihan” yaşamaktadır. Kimisi bir kamu kurumunda üst düzey yönetici, kimisi beyaz önlüğüyle hayat kurtaran bir sağlık çalışanı, kimisi kürsüde öğrencilerine ışık tutan bir akademisyen ya da ailesinin omurgası olan bir iş kadını… Hepsinin ortak noktası; bir zamanlar sevgiyle tutundukları bir ilişkide, hiçbir açıklama yapılmadan, aniden “bir ateşe atılmış” olmalarıdır.
Ve çoğu zaman bu yangının tek şahidi, bir şarkının sözleri olur. Çünkü insanlar bazen en derin duygularını, yaşanmamış vedalarını, konuşulamamış acılarını sadece ezgilerde ifade edebilir.
Ancak bu yazı, sadece bir duygusal temsiliyet değil; aynı zamanda bir psikolojik tanıklık, bir toplumsal yüzleşme ve bir farkındalık çağrısıdır. Zira duygusal terk edilmek, yalnızca bireysel bir kırılma değildir. Bu, görünmeyen ancak uzun vadede ciddi psikolojik ve fizyolojik sonuçlara yol açan bir hak ihlalidir.
Her açıklamasız terk ediliş;
• Bireyin özsaygısına vurulan bir darbe,
• Sağlıklı ilişki kurma kapasitesine zemin kaybettiren bir yıkım,
• Ve ruhsal dayanıklılığı örseleyen ciddi bir ihlaldir.
Ve her hak ihlali gibi, bu da sadece psikolojik değil, etik ve toplumsal bir sorumluluk alanıdır.
Artık duygusal travmaların “kişisel meselemiz” olduğu anlayışını terk etme zamanı gelmiştir. Çünkü her terk edilişin ardında susturulmuş bir çığlık, görülmemiş bir acı ve duyulmamış bir yardım çağrısı vardır.
Bu çağrıyı duymak, yalnızca terapistlerin ya da akademisyenlerin değil; toplumun tamamının görevidir.
Prof. Dr. Kürşat Şahin YILDIRIMER