Yani Üstad aynı zamanda tarihçi kimliğine de sahiptir. Uzman tarihçiler nasıl belirli bir tarih metodu takip ediyorlarsa Necip Fazıl da kendince bir tarih metodu takip eder. Daha önce Üstad’ın filozof kimliğine sahip olduğuna da değinmiştik. Necip Fazıl şair, romancı, felsefeci ve tarihçi kimliklerini bir araya getirerek çoklu bir bakış açısıyla tarihi olayları ele alır. Üstad, Filistin konusunu da işte bu çoklu bakış açısı ile yorumlar.
Necip Fazıl, tıpkı Nasrettin Hoca gibi “hazır cevap”, “nüktedan”, “esprili” cephesiyle de tanınır. Üstad’ı sadece bu kavramlara indirgemek mümkün değildir elbette. O, aynı zamanda bir filozof gibi derin düşünceler üreten biridir de. Necip Fazıl’ın bu tavrını 2024 Türkiye’sinde ve güncel olan Filistin (Gazze) hadisesi bağlamında bir kere daha hatırladık ve ona Filistin-Gazze meselesini yorumlatalım, dedik. Bu bağlamda Üstad’ın eserlerini taradık; bütün metinlerine göz attık. Baktık ki üstad, Filistin konusunda da çok şeyler söylemiş. Öyle ki söylediği pek çok şey, sanki bugün ifade edilmiş gibi.
HAKİKİ AYDIN VİZYONU
Necip Fazıl özellikle Filistin, İkinci Abdülhamit, Yahudilerin tarihi, Masonluk, Dönmelik ve Dönmeler vs. gibi başlıklar altında pek çok fikir üretmiştir. Bu konularda çok sayıda metin yayınlamıştır. Bu, meselenin bir cephesi. Diğer cephesine gelince, Üstad’ın herhangi bir mesele hakkında ürettiği çarpıcı fikir, aynıyla Filistin-Gazze meselesine de ışık tutmaktadır. Ayrıca şunu da vurgulayalım ki Necip Fazıl, doğrudan Filistin için yazmadığı pek çok yazısında da adeta Gazze meselesine ışık tutmaktadır. Bu da Üstad’ın ileri görüşlülüğü ve hakiki aydın vizyonu taşıdığı anlamına gelir.
Necip Fazıl, ilk önce adeta “karargâh” olarak kullandığı Büyük Doğu dergisinde güncel ve evrensel meseleleri ele almıştır. Üstad, önem verdiği meseleyi öncelikle Büyük Doğu dergisinin kapaklarına taşır.[1](**)
FİLİSTİN-GAZZE MESELESİ HAKKINDA BAŞVURULMASI GEREKEN BİR KAYNAK
Daha sonra söz konusu derginin içinde kapağa taşınan mesele hakkında Necip Fazıl’ın kendisinin yazısı başta olmak üzere, pek çok yazı yayınlanır. İlk önce Büyük Doğu dergisinde yayınlanan bu yazıları Necip Fazıl daha sonra tasnif edip ayrı ayrı kitaplar olarak da yayınlamıştır. Bunlardan biri de Üstad’ın “Yahudilik-Masonluk-Dönmelik” adlı kitabıdır. Bu kitap, işte bu yazıda konu olarak seçtiğimiz Filistin-Gazze meselesi hakkında mutlaka başvurulması gereken bir kaynaktır. Sadece bu kitap da değil, Necip Fazıl daha pek çok kitabında doğrudan ya da dolaylı olarak Filistin meselesine değinmektedir. Mesela Üstad’ın Padişah İkinci Abdülhamit hakkında biri tarih kitabı diğeri de tiyatro oyunu olmak üzere iki kitabı vardır. Her iki kitapta da Filistin meselesi bir şekilde ele alınır. Bunun dışında Necip Fazıl’ın “Sahte Kahramanlar” adlı kitabında da Abdülhamit düşmanı Türk aydınlarının içyüzleri anlatılır. Şiirler de dahil olmak üzere daha pek çok kitapta Üstad, bir şekilde Filistin meselesini ele alır.
Hangi eserinde olursa olsun, Necip Fazıl Filistin meselesini ele alırken kendince bir metod da belirlemiştir. Yani Üstad aynı zamanda tarihçi kimliğine de sahiptir. Uzman tarihçiler nasıl belirli bir tarih metodu takip ediyorlarsa Necip Fazıl da kendince bir tarih metodu takip eder. Daha önce Üstad’ın filozof kimliğine sahip olduğuna da değinmiştik. Necip Fazıl şair, romancı, felsefeci ve tarihçi kimliklerini bir araya getirerek çoklu bir bakış açısıyla tarihi olayları ele alır. Üstad, Filistin konusunu da işte bu çoklu bakış açısı ile yorumlar.
SİYON PROTOKOLLERİ
Burada Üstad’ın Filistin meselesini ele alış metodunu kısaca belirtelim. Necip Fazıl, Filistin meselesinin baş sorumlusu olarak Yahudileri görür. Dünyanın her tarafına yayılmış olan ve özellikle altın ve para gibi taşınabilir servetlere sahip olan Yahudiler, hemen her ülkede etkili olmuşlardır. Necip Fazıl Yahudilerdeki bu “etkili olma” durumunu onların çokça önemsediği “Siyon Protokolleri” adlı adeta kutsal metinlerine dayandırır. Yahudilere işte bu yüzden “Siyonist” denilmiştir. Siyon Protokolleri’nde bir Yahudinin adeta her adımı tanımlanmıştır. Dünyanın neresinde olursa olsun her Yahudi, Siyon protokollerine göre hareket eder. Irk olarak ve de soy olarak Yahudi olmayan diğer insanlar ise Yahudilerin hizmetine girmek suretiyle Siyon Protokolleri’nin gereğini yaparlar. Yahudi soyundan olmayan bu kişilerin kurduğu yapı ise masonluktur. Dolayısıyla Masonluk ve Masonlar da Siyonizmin emrindedir. Siyon Protokolleri’nde yer alan bir başka bilgiye göre, bir Yahudi bulunduğu ülkede kimliğini gizleyebilir; hatta kendini bulunduğu ülkenin vatandaşı ve dindaşı olarak da gösterebilir. Yahudi kimliklerini gizleyen ve kendilerini bambaşka biri olarak sunan bu insanlar için “dönme” tabiri kullanılır.
İşte Necip Fazıl, yukarıda adını andığımız “Yahudilik-Masonluk-Dönmelik” adlı kitabında bu konuları ayrıntılı olarak ele alır. Necip Fazıl’a göre Yahudiler bu üç farklı kimlik altında faaliyet gösterip bütün dünyada etkili olmuşlardır. Hatta Padişah Abdülhamit’ten devlet kurmak için Filistin’i istemişlerdir. Şayet Abdülhamit Filistin’i Yahudilere verirse, onlar da buna karşılık Osmanlı’nın Duyun-ı Umumiyye borçlarını ödeyeceklerini söylemişlerdir. Ancak Abdülhamit, Yahudilerin masum bir devlet kurma sözlemlerinde samimi olmadıklarını biliyordu. Abdülhamit böyle bir şey yapsaydı, Filistin sorunu ta o yıllarda başlayacaktı. Dolayısıyla Yahudilerin gizli ve Siyonist amaçlarını en iyi bilen kişilerin başında II. Abdülhamit gelmektedir. Yahudilerin Abdülhamit düşmanlığının sebebi de budur. Siyonistler, Necip Fazıl’a göre, kendilerine en büyük engel olarak Abdülhamit’i, dolayısıyla Osmanlı’yı görmüşlerdir. Bu yüzden ilk önce Abdülhamit’i iktidardan indirmişlerdir. Abdülhamit’i tahttan indiren beş kişilik ekibin içinde yer alan Emanuel Karasu tipik bir Siyonist ve Yahudi’dir. Necip Fazıl, Siyonist ve dönmelerin bilinçsizce de olsa oyununa gelen İttihat ve Terakki Partisi mensuplarının Abdülhamit’i tahttan indirmelerine de büyük bir eleştiri yöneltir. Hatta İttihat ve Terakki Partisi mensuplarının (önderlerinin) çoğunun Mason olması da ona göre bu manada oldukça anlamlıdır.
SAHTE KAHRAMANLAR
Siyon protokollerinde, Yahudilerin bulundukları yerin rengine bürünmeleri meşru bir hak olarak vurgulanır. Bu manada pek çok Siyonist, mesela Türkiye’de “Türkçülük” ve “İslamcılık” gibi kavramlara da öncülük etmiştir. İttihat ve Terakki Partisi’nin özellikle Türkçülük maskesi altında faaliyet göstermesi de en büyük tuzaklardan biri olmuştur. Öyle ki, pek çok Siyonist, kendilerine muhalefet edenleri adeta “Türkçülük karşıtı” olarak nitelendirip halkın gözünde itibarsızlaştırma yoluna gitmiştir. Bu manada pek çok kişi özellikle medya ve siyaset aracılığı ile adeta “kahraman” ilan edilmiştir. “Kahraman” ilan edilen bu kişilerin ortak özelliği ise her birinin Abdülhamit’e tavır alışıdır. Bu kişiler genellikle “hürriyet, eşitlik, kardeşlik, barış” gibi sloganik söylemlerle toplumu yönlendirmeye çalışmışlardır. Pek çoğu tanınmış birer isim (şair, siyasetçi, aydın) olan bu kişiler için Necip Fazıl “sahte kahraman” kavramını kullanır. Hatta bu isim altında bir kitap yazdığını da yukarıda söylemiştik.
Filistin meselesinin kökeninde Necip Fazıl’a göre böyle bir tarihi gerçek yatmaktadır. Necip Fazıl, bu şekilde meselenin temel sebebini ortaya koyduktan sonra, vuku bulan gelişmeleri de özetler. Siyonistlerin ve Masonların el birliği ile ilk önce Abdülhamit devrilmiştir. Sonra Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı’na zoraki sokulmuştur. Yani Birinci Dünya Savaşı’na Osmanlı şuursuz ittihatçılar sebebiyle dahil olmuştur. Sonra Osmanlı yıkılmıştır. Osmanlı yıkılınca Siyonistler kendilerine büyük bir alan açıldığını görüp mutlu olmuşlardır. Küllerinden doğan Anka kuşu gibi yıkılan Osmanlı’dan yepyeni bir Türk Devleti doğmuştur. Millî Mücadele ve Kuva-yı Milliye hareketleriyle anti Siyonist bir çizgide zafere ulaşan Türk Milleti, büyük bir kazanım olan “Birinci TBMM”sini kurmuştur. Bu meclis adeta yıkılan Osmanlı’yı hatırlatan ve Siyonistlerin de korktuğu bir yapı idi. 1925’lerden sonra yeni Türk Devleti, adeta Birinci Meclis’in bütün kazanımlarını yok edercesine birçok atılım yaptı. Millî Mücadele ve Kuva-yı Milliye dönemindeki bütün söylemler adeta tersine döndürüldü. İşte yeni Türk Devleti’ndeki bu yeni yönelim de Necip Fazıl’ı oldukça rahatsız etti. Yeni Türk Devleti, özellikle tek parti dönemi sayılan yıllarda (1940’lı yıllar) Türk halkının dini, milli, tarihi, kültürel varlığına savaş açtı. İşte Necip Fazıl bir “karargâh” işlevi üstlenen Büyük Doğu’yu bu yıllarda (1943) çıkardı. Büyük Doğu, arka planında Siyonistlerin yer aldığı bütün bu gelişmeleri deşifre etti. Bu yüzden sık sık kapandı, cezalar aldı. Hatta Necip Fazıl hapislere girdi.
ŞEHİTLER ÖLMEZ
İşte Türkiye’deki hakiki vatanseverler bilhassa o yıllarda bir anlamda kendi başlarının çaresine bakmaya mecbur tutulurken, Yahudiler, dünya genelinde boş durmadılar ve 1948 yılında İsrail Devleti’ni kurdular. Bu arada bütün dünyada etkili oldukları için de hemen tanındılar ve destek de gördüler. İşin tuhaf tarafı İsrail Devleti’ni ilk tanıyan ülkelerden biri de tek parti dönemi Türkiye’sinin o yıllardaki yönetimidir.
Bu şekilde bir anlamda bütün dünyanın desteğini arkalarına alan Yahudiler, İsrail Devleti’ni kurduktan sonra, asıl yüzlerini gösterdiler. Özellikle devlet kurdukları yerin asıl sahibi Filistinlilere zulmetmeğe başladılar. Bilhassa günümüzde Türkiye’nin Birleşmiş Milletler nezdinde gündeme getirdiği “İsrail 1947 sınırlarına dönmeli” tezine bakılırsa, İsrail Devleti’nin o yıllarda haksız olarak kurulmasına göz yuman Birleşmiş Milletler de Siyonistlerin bir kurumu gibi çalışmaktadır. Yani Birleşmiş Milletler de kendi kuralına İsrail yüzünden uymamaktadır.
Necip Fazıl hem Büyük Doğu dergilerinde hem de diğer bütün kitaplarında hep bu konuyu gündemde tutmuştur. Üstad’ın özellikle Büyük Doğu kapaklarına da taşıdığı çok önemli ve çarpıcı mesajların her birini Filistin bağlamında da yorumlamak mümkündür. Mesela Büyük Doğu’nun birçok sayısının kapağına taşınan “Can Kurtaran Değil Ruh Kurtaran Yok mu” şeklindeki başlık oldukça anlamlı ve ibret vericidir. Çünkü Necip Fazıl İslam’ın temsil ettiği değerler sistemi ile İslam dışı dünyanın temsil ettiği değerleri hep mukayese eder. Hatta şair meşhur “Sakarya Türküsü” adlı şiirinde yer alan “Oluklar çift; birinden nur akar birinden kir” derken de bu değerler karşıtlığını ortaya koymaktadır. Bu manada Üstad’a göre Filistin’de Yahudiler “canları”nı kurtarmak ve yaşatma savaşı veriyorlar; Filistinliler ise “ruhları”nı kurtarma ve yaşatma savaşı vermektedirler. Canını verip ölen kişiler (İsrail askerleri) “geberip” giderken, Müslüman Gazzeliler “şehit” olmaktadırlar. Bilindiği üzere “şehitler ölmez” mealinde ayetler vardır. Hatta ruh ölümsüzdür. Necip Fazıl aynı karşıtlığı çarpıcı bir şekilde “Bizim Şarkımız” şiirinde de vurgular: “Sapan taşlarının yanında füze/ Başka alemlerle farkımız bizim”
Elbette bu kısa yazı, Necip Fazıl’ın burada söz konusu ettiğimiz Filistin-Gazze meselesindeki bütün cephesi için yeterli değil. Yazının böyle bir amacı da yok zaten. Bu yazıda sadece şunu hatırlatmaya çalıştık: Necip Fazıl, Türk-İslam medeniyetinin her meselesine olduğu gibi güncel bir konu olan Filistin meselesine de duyarsız kalmamıştır.
[1](**) Büyük Doğu dergisinin kapaklarının önemi konusunda bak. “Özü Yüzden Okumak: Büyük Doğu’nun Kapakları Sempozyumu, Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi, İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Küçükçekmece Belediyesi, 09.05.2013, İstanbul.” Bu sempozyumda sunulan bildiriler daha sonra kitaplaştırılmıştır.
Kaynak: Prof. Dr. Şaban SAĞLIK - insicam.net