Eğer imân etmişlerse bundan sonraki aşamada imânın gereklerini yerine getirip getirmedikleri hususunda hesaba çekileceklerdir. İmândan sonraki aşamada imânın bir gereği olarak kullardan istenen ilk şey namazdır ki bu ibâdet kulların üzerinden kesinlikle düşmeyen ve daima edâ etmesi gereken sorumluluktur. Hac ibâdeti insanın sağlığının bozulmasından veya ekonomik gücünün olmamasından ötürü üzerinden düşebilir. Oruç ibâdeti hastalık yahut seferi olması dolayısıyla yine kulların üzerinden düşebilir. Aynı şekilde zekât ibâdeti de zekâta tabi malının olmamasından dolayı üzerinden düşebilir. Ömründe bir defa olsun Kelime-i Şahadet’i ikrâr eden kimse de bu farzı yerine getirmiş olur. Oysa namaz ibâdeti, hastalıkta, sağlıkta, zenginlikte, fakirlikte, gençlikte, yaşlılıkta, seferde, hazarda, her türlü şartlarda Allâh (c.c.)’a imânın gereği olarak yerine getirilmesi gereken bir farzdır. Kesinlikle kulun üzerinden düşmez. İşte bu nedenledir ki eğer insanın namazı eksiksiz çıkarsa diğer âmellerinin hesabı çok kolay olacaktır. Günâhkâr müminler ise dünyada iken işledikleri mâsiyetlere göre hesaba çekileceklerdir.
Dünyada iken işlediği iyiliklerin kötülüklerin ve de Allâh (c.c.)’un ona ihsan ettiği nimetlerin yazılı olduğu kitabı kendisine verilecektir. Allâh (c.c.)’un fazlından ve rahmetinden uzak olarak hesaba çekilecekleri için önce isyanlarının karşılığı olan azâbı çekmek için cehenneme girerler, daha sonra da cennete idhâl olunurlar. Allâhü Teâlâ’nın şu âyet-i kerimede istisna tuttuğu kimseler onlardır: “Rabbinin dilediği hariç...” (Hûd s. 107) Bu âyette yapılan istisna, azâbın sonraki aşamasını ihtivâ etmektedir. Yani küfür veya mâsiyetlerinden dolayı bedbaht olanlar hep birlikte ve aynı anda azâp görmeye başlayacaklar fakat daha sonraki aşamada günâhkâr olanlar cehennemde ebedi olarak kalmayacaklar, Allâh (c.c.)’un engin rahmetiyle cehennemden çıkarılacak ve cennete girdirileceklerdir.
(İmâm Şarani, Ölüm-Kıyâmet-Ahiret, s.115-116)
Mevlâna Takvimi