Günümüz akademik hayatı ile Mounier’in 21. yy’ın başlarında dile getirdiği akademik hayat ve portreler çok farklı değildir. Sadece ders anlatmaktan ibaret olarak çoğu Üniversite’de kabul gören eğitim anlayışı, düşünmeden ve düşünceyi kendi alanında eyleme dökmekten uzak bir yapı ile ifade edilmektedir.
Ekonomiden, sanata, tarihe ve felsefeye dair yapıların, sadece sosyal bilimler alanında ki dışavurum felsefesini barındırmamalı, bu yansımaların teknik bilimlerinde ki izdüşümlerin yenilikçi fikirleri motive ederek, bu konuda eğitimi eğlenceli bir yeniden bir dünya oluşturma felsefesine devindirmesi gerekmektedir.
Bu konuyu yazmamın sebeplerinden biri de belki öğrenci öz iradesinin özellikle kamu üniversitelerinde yaygın olmaması, salt okul bitirme anlayışı ve ders geçme kaygısı ile süren bir öğrencilik hayatını içerisinde barındırmasıdır.
Bu konuda özel üniversitelere haksızlık yapmamak gerekmektedir. Ülkemizde; öğrencinin dört duvar içinde kalmış akademik profil ile değil, sürekli motivasyon ve öğrenme sürecini kamçılayan, eğitimlerinin daha ilk yıllarında bölüm seçmeden istediği alana yönelim anlayışını veren ve yönlendiren, ikinci ve üçüncü sınıfta kendine uygun bölüme yönelimi “kişisellik kavramı ile” sağlayan modelleri uygulama koyan üniversiteler var.
Tabi ki; bu üniversitelerin yetiştirdikleri öğrencilerin profili de tabi ki bambaşka olacaktır.
Bu konuda özel üniversite ismi vermek istemiyorum, ancak kamu üniversitelerinde de bu şekilde bir havuz oluşturacak dört duvara sığmayan akademik personellere ve yöneticilere ihtiyaç olduğunu söylemek istiyorum.
Belki o zaman çok daha duyarlı ve üreten bir neslin temelini atmamız muhtemeldir. Ne dersiniz?
Prof. Dr. İnanç Özgen