29 Ekim 1923… Bir ulusun yeniden doğduğu, özgürlüğün, bağımsızlığın, demokrasinin ve laikliğin ilan edildiği gün. Bu zafer sadece erkeklerin omuzlarında yükselmedi. Bu zaferin ardında, kimsenin belki de yeterince anmadığı, hak ettiği değeri görmeyen ama mücadelenin en ön saflarında yer alan kadınlarımız var.
Evet, bugün Cumhuriyet’in bayrağı göklerde dalgalanıyorsa, bunda Türk kadınının azmi, fedakârlığı ve direnişi büyük rol oynuyor.
Kadınlar, Kurtuluş Mücadelesinin Sessiz Kahramanları
Ulusal Kurtuluş Savaşı’nda kadının yerini düşündüğümüzde, gözlerimizin önüne cephede kucağında bebeğiyle mermi taşıyan kadınlar gelir. Ama bu sadece yüzeyde gördüğümüzdür. Oysa ki kadınlarımız cephe gerisinde örgütlendi, basın yoluyla halkı bilgilendirdi, dernekler kurup mitingler düzenledi, kadınların gücünü her fırsatta gösterdiler. Onlar sadece "eş", "anne" ya da "bacı" değildi. Onlar, bu topraklar için "mücahit", "kahraman" ve en nihayetinde "özgür kişilerdi."
Atatürk, Cumhuriyet’i ilan ederken aslında bu topraklarda yaşayan her kişiyi özgür kılacak bir inkilaba imza atıyordu. Özellikle kadınlar için Cumhuriyet, yeni bir dönemin başlangıcıydı. Kadınlar, artık toplumun görünmez bireyleri olmaktan çıkacak, eğitim alacak, kendi ayakları üzerinde duracak, siyaset sahnesinde yer alacaktı. Hürriyet, sadece bir kelime değildi; kadınlar için Cumhuriyet, hayatı yeniden şekillendiren bir değişim anlamına geliyordu.
Bu devrimde isimlerini tarihe altın harflerle yazdıran kadınlarımız var. Halide Edip, savaştan önce yazılarıyla halkı bilinçlendirirken, savaş döneminde silah kuşanıp cepheye koştu. Kara Fatma, düşmanla göğüs göğüse savaşarak kahramanlaştı. Gördesli Makbule, bağımsızlık uğruna canını feda etti. Bu kadınlar, sadece kendileri için değil, bu ülkenin geleceği için, gelecek kuşaklar için savaştılar. Bugün biz kadınlar, onların açtığı yolda yürüyoruz.
Neden 29 Ekim?
Peki, Atatürk neden özellikle 29 Ekim’i seçti? Çünkü bu tarih, Türk milletinin emperyalizme karşı kazandığı zaferin, bağımsızlık mücadelesinin simgesiydi. 29 Ekim, sadece bir takvim yaprağından ibaret değildi; o gün, halkın kendi iradesiyle ülkesinin geleceğini belirlediği gündü. Cumhuriyet, bir milletin yeniden ayağa kalkışıydı. Bu kalkış, kadınlarla birlikteydi. Kadınlar, bu direnişin en ön saflarında yer aldı. Atatürk, bu yüzden Cumhuriyet’i ilan ederken kadınların da bu zaferin bir parçası olmasını sağladı. Çünkü o biliyordu ki kadınlar olmadan bir toplum ayağa kalkamaz.
Cumhuriyet’in 96 Yılı: Neredeyiz?
Bugün, Cumhuriyet’in ilanının üzerinden 96 yıl geçti. Bu süre zarfında Türkiye, sayısız badireler atlattı. Peki, bugün Cumhuriyet’in temel değerlerine ne kadar sahip çıkıyoruz? Kadınlar olarak, Cumhuriyet’in bize sunduğu hakları ne kadar koruyabiliyoruz? Her zaman düşündüğüm bir şey var: Biz, o fedakâr kadınların bıraktığı mirasa ne kadar sahip çıkabildik? Bize emanet edilen bu değerleri koruma konusunda ne kadar başarılıyız?
Kadınların toplumdaki yeri, eğitim hakkı, özgürce yaşama hakkı, birey olma hakkı gibi Cumhuriyet’in bize sunduğu temel kazanımların korunması, bugün hâlâ önemini koruyor. Ancak şunu unutmamalıyız: Kadınların bu ülkenin kuruluşunda oynadığı rol ne kadar büyükse, Cumhuriyet’in devamında da o kadar büyük sorumluluklar düşüyor. Bizler, o kahraman kadınların torunları olarak, onların açtığı yolda yürümeye devam etmeliyiz.
Sonsuza Dek Cumhuriyet!
Cumhuriyet bizim için sadece bir yönetim şekli değil, bir yaşam tarzı. Cumhuriyet, kadınların hayatın her alanında özgürce yer alabilmesinin, haklarını savunabilmesinin, birey olarak var olabilmesinin simgesidir. Bugün biz kadınlar, Cumhuriyet’in sunduğu haklar sayesinde ayaktayız.
İşte, 29 Ekim bu yüzden sadece bir tarih değil. Kadının sesi, gücü ve zaferiyle taçlanan bir devrimin simgesi. Cumhuriyet, kadınların devrimidir.