MEHDİ A.S’A SELAM GÖNDEREN EVLİYA
Selamun aleyküm ve rahmetullahi ve berekatühuu
Konevi hazretlerini anlatmaya devam ediyoruz Sevgili Dostlar..
Hz Pir Mevlana Celaleddin Rumi, ölümü gerçek sevgiliyle buluşma, bir olma olarak görmüştü. Bu nedenle canı, canana teslim ettiği 17 Aralık 1273 tarihi, Şeb-i Arus (vuslat, düğün gecesi) olarak anılmıştır. Hz Pir, vasiyetinde cenaze namazını Şeyh Sadreddin Konevi hazretlerinin kıldırmasını istemiştir.
Şerâfeddîn-i Kayseri anlatıyor: “Sadreddîn-i Konevî hazretleri, dostu Hz Mevlânâ’nın vefatına çok üzülmüştü. Cenaze namazını kıldıracağı sırada birden bire hıçkırıp kendinden geçti, bir müddet sonra kendine gelip tekrar namaza niyetlendiğinde yine bayıldı. Bazı talebeleri ‘Efendim! Namaz kıldıracağınızda üzerinizde hiç görmediğimiz bir hâl vardı. Acaba hikmeti nedir?’ dediler. Bunun üzerine; ‘Namazı kıldırmak için ilerleyince meleklerin saf hâlinde dizilip, Peygamber Efendimizin (s.a.v) arkasında cenaze namazı kıldığını gördüm. Hepsi mavi elbiseler giyinmiş olan gökteki melekler ağlıyorlardı’ buyurdu.
Şeyh Sadreddin-i Konevi hazretlerinin kendisinden ve ilminden istifade eden alimler ve arifler çoktur ancak en ünlülerini şöyle sıralayabiliriz: pek çok eserin sahibi ve özellikle Tefsir-i Kebir-i yazan Allame Şirazi, Fususu'I-Hikem'in ilk şerhçilerinden Muhyiddin Cündi, Divan-ı İbn Farız yorumcusu Sadüddin Fergani ve Lemaat sahibi Fahreddin Iraki ve Farsça hocalarının gözbebeği Şemseddin Eygi, Osmanlı Devleti’nin ilk müderrisi ve ilk düşünürlerinden biri olan Dâvûd-i Kayserî hazretleridir.
Sadreddin Konevî hz, 1274 Milâdî yılı Muharrem ayının 16. Pazar günü Hakk’ın rahmetine kavuşur. Cenâze merâsimi âdeta insan selidir. Büyük bir kalabalık tarafından kılınan cenâze namazında, dervişleri, sevenleri, devlet büyükleri ve Konyalılar gözyaşları içinde kalır.
Hz Mevlâna’nın vefatı ile aralarında, on ay kadar bir zaman vardır. Demek ki Konya, bir yıl içerisinde iki büyük âlimi ve iki mana sultanını kaybetmişti. Bu iki âlimin vefatı, gerçekten; “Âlemin ölümü” olmuş, ondan sonra da, Anadolu ve İslâm ülkelerinin büyük bir bölümü Moğol istilâsı ile yıkılıp yakılmış, kütüphaneler yok edilmiş, çeşitli isyanlarla milyonlarca müslüman acımasızca katledilmişti.
Sadreddin-i Konevi hazretleri takva içinde bir hayat sürdü haramlardan çok sakınır şüpheli korkusuyla mubahların fazlasından kaçardı. Hiç kimsenin kalbini kırmaz dünya malına hiç meyletmezdi. Onun inanç dünyasını, ihlâsını ve Allah’a olan bağlılığını anlamak için, şimdiye kadar birçok akademik çalışmaya konu olmuş vasiyetine bir göz atmak yeterlidir:
“Allah Teala'nın rahmet, hoşnutluk, özel af, lütuf ve mağfiretine muhtaç olan ve bu vasiyeti yazan kulu Muhammed b. İshak b.Muhammed b. Yusuf b. Ali, yanında bulunsun bulunmasın, bu vasiyete vakıf olan müminleri kendisine şahit tutarak tasdik ve itiraf eder ki, şüphesiz Allah Teala birdir. Zatında, sıfat ve fiillerinde "tek"dir. Herkes O'na muhtaçtır. O hiç kimseye muhtaç değildir. Doğurmamış ve doğmamıştır. Hiç kimse O'na denk değildir.
Rabbime hamd eder, Resûlullah (s.a.v) Efendimize salât ü selâm ederim. Ben yakînen inanıyorum ki, cennet ve cehennem haktır. Amellerin tartılacağı mizan haktır. Peygamberimizden bize intikal eden, O'nun ahiret, cennet ve cehennem ile ilgili haller, Allah'ın fiil ve sıfatlarına dair verdiği bütün tafsilat haktır. Ben bu düşünce ve inançla yaşadım ve bu îmanla vefat ediyorum.
Dostlarım ve bana mensup olan müritlerim, talebelerim, beni Müslümanların umumi kabristanına defnetsinler. Sevdiklerim ve talebelerim vefatımın ilk gecesinde Allah’ın her türlü azabından ve cezalandırmasından uzak tutarak beni bağışlaması ve Allah’ın kabul etmesi niyetiyle, yetmiş bin kelime-i tevhîd yani “Lâ ilâhe illallah” diyerek tevhid okusunlar. Yine vefatımda hazır bulunanlardan her biri kendi kendine aynı niyetle, ağır başlılıkla ve kalb huzuru içinde yetmiş bin “Lâ ilâhe illlallah” diyerek zikirde bulunsunlar.
Defnedildiğim gün kadın, erkek, fakir, kimsesiz ve düşkünlere kör ve kötürüm olanlara bin dirhem sadaka dağıtılmasını vasiyet ediyorum.
Ayrıca beni fıkıh kitaplarında ifade edildiği gibi değil de, hadis kitaplarındaki şekilde yıkayınız. Kefen olarak da beyaz bir izar sarsınlar ve Şeyh Ekber'in elbiseleriyle kefenlesinler. Lâhdime, Şeyh Evhadüddin’in seccadesini yaysınlar. Cenazemde, cenaze okuyuculardan hiç birisi bulunmasın. Kabrimin üzerine ne bir bina, türbe ve ne de bir tavan yapılmamasını vasiyet ediyorum. Sadece kabrimi sağlam taşlarla örüp yapsınlar fakat başka bir şey yapmasınlar. Böylece hem kabrin örtülmesi kolay olur, hem de yıkılıp yeri kaybolmaz.
Felsefe ile ilgili kitaplarım satılıp parası sadaka olarak dağıtılsın. Tıp, Fıkıh, Tefsir, Hadis gibi diğer ilimlerle ilgili kitaplarımı da Şam'a vakfediyorum. Onların hepsi orada bulunan ve Allah için ilim tahsil edenlere verilsin. Kendi yazdığım kitaplarım da benden bir hatıra olarak Afifüddin'e ulaştırılsın ve ehil olan kimselere bunları okutması söylensin.
Kızım Sekine'ye de (Allah O'nu muvaffak kılsın) namaza ve diğer farzlarla birlikte istiğfar etmeye, Allah'tan mağfiret dilemeye devam etmesini ve Allah hakkında hüsn-i zanda bulunmasını vasiyyet ediyorum.
Dostlarıma da ancak yaşanılmak suretiyle bilinebilen zevki marifetlere, anlaşılması güç ve kapalı olan bilgilere dalmamalarını, ister benim ve ister Şeyhimizin (k.s) sözlerini olsun, onların sadece sarih ve açık alanlarıyla yetinmelerini, bunların dışında kalan ve açık ve sarih olmayanların, tevilini düşünmemelerini vasiyyet ederim. Benden sonra bu yol kapatılmıştır. Onlar, hiç kimsenin kendi sözleri olarak söyleyip naklettikleri sözlere itibar etmesin. Sadece onlardan kim İmam Muhammed el-'Mehdi'ye yetişirse O'na benim selamımı ulaştırsın ve başkasının değil, yalnızca O'nun haber verdiği şeyleri, bilgileri alsın.'
Şimdilik sadece ve sadece benim ve Şeyhimin telif ettiği eserlerle, onların içindeki sarih ve açık olan bilgilerle yetinsin. Kitap, Sünnet ve Müslümanların icmaı ile sabit olan şeylere sarılsın. Zikre de devam etsin. Kendisine yol gösterici olarak yazdığım "er-Risaletü'l- Hadiye el-Mürşide" adlı risalemde olduğu gibi Cenab-ı Hakk’ın huzurunda başka şeyleri kalbinden çıkarmakla meşgul olsun ve Allah hakkında hüsn-i zanda bulunsun. Gerek nazari ve gerek lüzumsuz başka ilimlerle meşgul olmasın. Aksine zikirle, Kur'an okumakla meşgul olsun ve görevlendirildiği virdlere devam etsin. Yukarda işaret edildiği üzere, açık ve sarih olan beyanları mütalaa etsin.
Bekâr olanlarınız Şam'a hicret etmeye çalışsın. Çünkü yakında buralarda bir takım fitneler zuhur edecek ve çoğunuzun rahatı kaçacak ve size söylediğimi hatırlayacaksınız. Ben işimi Cenâbı Hakk'a havâle ediyor ve O'na bırakıyorum. Dostlarım duâlarında beni hatırlasın ve bana her türlü haklarını helâl etsinler. Benim bıraktığım bilgiler de onlara helâl olsun.
Daha önce benim üzerimde meşru bir hakkı olduğunu iddia eden kimse kızım Sakine'ye müracaat etsin. O da onun razı olabileceği şekilde hakkını ödesin" diyerek vasiyetlerini sıralayan Konevi hz vasiyetnamesini şu dua ile bitiriyor:
"Allah'tan kendim ve sizin için mağfiret diliyorum. Allah’ım, seni her türlü noksan sıfatlardan tenzih eder, sana hamd ederim. Senden başka ilah yoktur. Sana tövbe eder, senden mağfiret dilerim. Beni bağışla ve bana merhamet et. Şüphesiz sen çok bağışlayıcı ve merhamet edicisin."
Ömrü riyazet, ilahi aşk, takva ve kerametlerle dolu olan hatta rüyasında Cennetteki yerini görüp elinde Cennet bahçesinden aldığı misk ile uyanan büyük Veli’nin vasiyeti hepimize ibrettir.
Bugünkü türbe kendisine derin muhabbet duyan II. Abdülhamid Han zamanında ve O’nun direktifleri ile Konya Valisi Ferid Paşa tarafından, 1899 yılında yeniden imar ve ihya edilmiştir. İmar sırasında kabrin üstü kubbe şeklinde kapatılmaya çalışılmış ancak Ferid Paşa’nın rüyasına giren Konevi hz vasiyetini hatırlatarak kendisini ikaz etmiştir.
“Kabrimin üstü kapatılmasın” vasiyetini Ehli İrfan şöyle yorumlamıştır: Allah dostlarının üzerine Semadan daima inen Rahmet ve Nur vardır. Kendisini ziyarete gelenlerin bu Nur ve Rahmetten nasiplerinin ziyade olması için mübarek böyle bir vasiyette bulunmuştur. Ayrıca gönlünde dünyaya dair en ufak bir meyil olmayan Konevi hazretleri vefatından sonra bile gösterişten, dünya süsünden uzak kalmayı istemiştir.
Konevi hz, akıl denizi olan bir İslam bilginidir. Sürekli yazan, not düşen bir bilim adamıdır. Dostlarına, devlet adamlarına mektuplar yazmakta, bazen küçük bir hatırasını tarih vererek bir kenara kaydetmektedir. Sadreddin Konevî hz, Kelam, hadis ve tasavvuf üzerine otuza yakın kıymetli eser yazmıştır. Yazmış olduğu üstün eserlerden bazıları:
Fatiha Tefsiri: 380 sayfadan ibaret olan bu tefsir-i şerif hadisi kutsiye uygun biçimde 3 bölüme ayrılarak yazılmıştır, işari tefsir kitaplarındandır.
Miftahu'l-Gayb: Molla Fenari, Kutbüddinzade İzniki, Atpazari Osman Fazlı, Molla Ahmedi İlahi, Abdurrahman Bursevi gibi birçok alim tarafından şerh edilmiştir. Bu güzel kitabı, Bursa'da bulunan Emir Sultan Hazretleri dahi Molla Fenari'den ders olarak almıştır.
El Fükuk: İbn Arabi’nin El Fusus isimli eserinin muhtasar bir şerhidir.
Şerhu Esmaillahi-l Hüsna
Nefehatül İlahiyye.
Kırk Hadis Şerhi
Yetiştirdiği talebeleri ve eserleri ile Osmanlı’nın temellerinde büyük bir yeri olan Hz Konevi’nin eserleri Fatih Sultan Mehmet Han zamanında özenle şerh edilmiştir. Fatih’in kütüphanesinde Hz Konevi’nin eserlerinin özel bir yeri bulunuyordu. Fatih, Hz Konevi’ye büyük ilgi duymuş tanımaya çalışmıştır. Hz Konevi’nin eserlerini Farsça tercüme ve şerhlerinden okumuş tetkik etmiştir.
Konevi hazretlerinin Camisinin üst kısmında yer alan ve el yazması eserlerden oluşan kütüphane 20.yüzyıl başlarına kadar gelmiştir. Konya Salnamelerine göre kütüphanedeki eser sayısı 1907 yılında 267’dir. Buradaki kitaplar, 1926’da yapılan yeni bir düzenleme ile 168 adet yazma eser asıl yerinden alınarak Konya Yusufağa Yazma Eserler Kütüphanesi’ne nakledilmiştir.
20 yüzyıla kadar korunan Sadreddin Konevi Kütüphanesindeki bazı kitaplar ve değerli eşyalar İstanbul Evkafı İslamiye Müzesine gönderilmiş ancak bunlardan bir kısmı kaybolmuş veya çalınmıştır. Çalınan en kıymetli eşyalar; Muhyiddin Arabi hazretlerine ait, tarihi ve manevi değer yüksek bir hırka ile (dünyanın eski ve en kıymetli Selçuk halısının) Sultan Alaeddin’in de üstünde namaz kıldığı, Sadreddin Konevi hazretlerinin hocası ve mürşidi Evhaduddin hz’nin seccadesidir. İbrahim Hakkı Konyalı: çalınmadan önce “Mübarek günlerde bunlar ziyaret edilirdi” diyerek eşyaların manevi değerini ifade etmektedir.
Bu hırka hakkında İsmail Hakkı Bursevi hz’nin naklettiğine göre önce cennetten Abdulkadir Geylani hazretlerine çıkmış, o da kendisinden sonra Mağrib de zuhur edecek Şeyh-i Ekber’e vasiyet eylemiş, o da Sadreddin Konevi hazretlerine hibe ve teslim eylemiştir.
Sadreddin Konevi hazretlerinin Türbesinin çevresi zamanla, buraya defnedilmeyi vasiyet eden yakınlarının ve sevenlerinin kabirleri ile büyük bir mezarlık halini almıştı. Ancak 1930 senesinde Tokat Askeri Orta Okulu’nun Konya’ya nakledilmesi üzerine bu asırlık kabristan kaldırılarak 1932 Askeri Hastane o zamanki Askeri Orta Okul binaları inşa edildi. Kabristanda yatanların yakınları bakiyelerini çeşitli mezarlıklara naklettiler.
Konevi Kabristanı hakkında İbrahim Hakkı Konyalı şöyle demektedir:“Geniş sahalı ve müsait arazili Konya’da yer yokmuş gibi içinde Selçuk ve Karamanoğulları’nın ve Osmanlı şehzade hanedanının ve bu devirlerin büyük, meşhur ölülerin mezar taşları bulunan Sadreddin-i Konevi Kabristanı yıktırılmış, kitabeli mezar taşları yol inşasında kullanılmıştır.”
Yüce Allah Konevi hazretlerinin sırrını mukaddes ve mübarek kılsın. Sizlere de tez vakitte Konevi hazretlerini ziyaret etmek nasip olsun sevgili dostlar. Selametle..
Emine Aydemir
Kaynaklar: İslam Ansiklopedisi, ŞEYH SADREDDİN KONEVİ'NİN VASİYYETİ Doç. Dr. Mustafa UZUNPOSTALCI, Prof. Dr. Mikail Bayram: ‘Fatih Sultan Mehmet’te Sadreddin Konevi Hayranlığı’, M. Ali Uz, Nail Bülbül