Bundan yedi sene evvel Mustafa Karahasanoğlu Ağabeyimiz sayesinde Akit ailesi ile buluşmuştum. Bana çok ilgi göstermiş yazarlık hayatımın devamına vesile olmuştu. Allah, kendisinden razı olsun. Makamını cennet eylesin. Ruzi mahşerde Hazreti Peygamber’in (asm) sancağı altında buluşmayı cümlemize nasip etsin.
Yeni Akit Gazetesinin yazar kadrosuna katıldıktan sonra birçok güzel gelişmeye şahit olmuştum. Bu gelişmelerde “çorbada tuz olmak” gibisinden bazı katkılarım olmuştur. Şüphesiz en büyük muvaffakiyet; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ayasofya camisini açmasında ortaya çıkmıştır. Bazı kişilerin çok sert eleştirilerine rağmen bütün yazarlarımızın da katkısı ile Ayasofya’nın yeniden cami olmasını Allah, bizlere nasip etmiştir. Haza min fazli Rabbi…
Ayasofya’nın yeniden cami olarak ihya edilmesinden başka kamuoyunu bilgilendirmek ve hükümete olumlu manada yol göstermek adına birçok güzel gelişme içerisinde de bulunma noktasında benim de küçük de olsa bir payım olmuştur. Bunlardan askerlikle ilgili bazı konularını sayacak olursak; Genelkurmay Başkanlığının, Milli Savunma Bakanlığına bağlanması, ABD’nin FETÖ örgütüne askeri darbe yaptıracağını basın yolu ile ilgili kurumlara bildirme, 28 Şubat generallerinin darbe suçu işlediklerini yargıya taşımak ve hüküm giymelerine vesile olmak, Askeri okullara cami yapılmasını sağlamak gibi konularda onlarca yazı yazarak muvaffak olmayı Rabbim nasip etmiştir.
Köşe yazılarımda denizciliğin önemine vurgu yaparak “ülkemizin üç taraftan denizlerle kuşatılmadığını” bilakis Allah’ın bir nimeti olarak vatanımızın “üç taraftan denizlere açıldığını” anlatmak da bize kısmet olmuştur. Denizcilikle ilgili olarak dünyanın gördüğü en büyük denizcilerin Türk ve Müslümanlar arasından çıktığını da ifade ettik. Seyyitlerden olup Hint Okyanusunda İslam’ın yayılmasına vesile olan Zeng He, Hızır Hayrettin Paşa, Oruç ve Turgut Reis, Hüseyin Rauf gibi kahramanları dile getirme fırsatını bulabildik.
Yazdığımız birçok konu hükümet nezdinde halkımız arasında hatta laik kesimlerde de çok tartışılmıştır. Örneğin “Kurtuluş Savaşı” adlandırmasının yanlış olduğu Yunan gibi küçük bir milletle savaşıp kurtulmayı Türk milletinin şanına yakışmadığını sık sık dile getirdik. “Kurtuluş veya İstiklal Savaşı” yerine “Milli Mücadele” kavramının çok daha uygun olduğunu ifade ettik. Bu sayede başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere birçok kamu yöneticisi ve akademisyen hatta CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu tarafından “Milli Mücadele” kelimesinin kullanılmasına vesile olduk. Zira “Kurtuluş” ifadesi ile bazı kişilerin “İslam halifesinden kurtulduğumuzu” söylemesinin önüne geçmeye çalıştık. Ayrıca bize unutturulan “Misak-ı Milli” yeminimizin yeniden hatırlanmasını sağladık.
Bediüzzaman Said Nursi gibi büyük bir İslam alimini ve eserlerinde geçen önemli hakikatleri, imanın önemini, namaz ve oruç gibi ibadetlerin insan hayatına kazandırdığı güzel hasletleri ifade etmek de nasip oldu. Bu makaleler sayesinde adeta bu vatanda böylesine önemli bir şahsiyetin yaşamadığını göstermeye çalışan resmi tarih yalancılarını mahcup duruma düşürdük.
Bazı konularda ise kısmen başarılı olup halkımızın ve yöneticilerimizin uyanmasına vesile olmaya çalıştık. Milli mücadele kahramanlarının tek bir kişiden meydana gelmediği, Türk milletinin kahramanlarla dolu olduğunu, galibiyet ve başarının şahıslara değil de bütünüyle bir topluma verilmesi sayesinde milli gururun yükseleceğini ifade ederek bu zihniyetin ne derece faşist bir yöntem olduğunu; çoğu insanın anlamasına vesile olduk. Fakat maalesef önyargılı ve şartlanmış çok sayıda insan hala bu ilkel anlayışı sürdürmekte kararlı olmayı sürdürmektedir. Demek ki daha ikna edici bir tarzda izah etmeye lüzum vardır.
Keza “Kanal İstanbul” gibi ülkemizi dünyanın en önemli ticaret ve lojistik merkezi haline sokacak projelerin önemini sık sık dile getirmemize rağmen hala bir çivi bile çakılamamış olması; meseleyi yeterince güzel anlatamayışımızdan kaynaklanmıştır. Gezi parkı olaylarında yapılmasına karşı çıkılan İstanbul Havaalanı, Yavuz Sultan Selim ve Osman Gazi köprüleri açılmış, hızlı tren ve otoyollar gibi çok önemli altyapı projeleri hayata geçmiş fakat “Kanal İstanbul” kağıt üstünde kalmıştır. İnşallah genç ve kabiliyetli yazarlarımız böylesine önemli bir projenin hayata geçmesinde güzel yazıları ile katkıda bulunacaklardır.
Çok sık dile getirip de bir türlü hayata geçirilemeyen konular da vardır. Nitekim “faiz” hastalığının adeta bir kanser gibi ekonomiyi çökerttiğini, zengini daha zengin fakiri daha fakir yaptığını güzel bir şekilde anlatamadık. Çünkü hala faiz tartışmaları sürmekte bu kirli ve pis paranın ne derece zararlı olduğu yeteri kadar bilinememektedir. Umarım hükümetimiz dar gelirli vatandaşlarımız için 400 bin adetlik sosyal konut ve işyeri inşası konusunda faizle değil de faizsiz finansman yöntemini kullanır. Zira hayatı boyunca bu haram paraya el uzatmamış ihtiyaç sahiplerini faizden ve bu haram paradan korumak devletin görevidir.
Yukarıda yazmış olduğum bu hususlar yedi yılın kısa bir muhasebesidir. Çünkü artık yazılara bir son vermek gerektiğini düşünüyorum. Yazmış olduğum güzel konular hakkında okuyucularımın dua etmesini, hatalı ve yanlış gördükleri hususlarda ise Rabbimin ıslah etmesi için yine dua etmelerini beklerim. Zira beşeriz elbette hataya düşeceğiz. Önemli olan hata yapmak değil hatadan dönebilmektir.
15 yıl donanmada görev yapmış 6 yıl boyunca İstanbul Üniversitesinde hocalık yapmış ve bu kurumdan emekli olmuş hayatının önemli bir kısmını denizlerde geçirerek okuyucularını tefekkür denizinde yolculuğa çıkarmış bir akademisyen olarak Yeni Akit gazetesindeki yazılarıma son veriyorum. Çünkü genç ve yeni yazarlara da ihtiyaç vardır. Onlara yer açmak gerekiyor.
Yedi yıl boyunca yazılarımı neşredip yayınlayan bana bu fırsatı veren Yeni Akit gazetesi yöneticilerine ve yorumları ile katkı sunan bütün okuyucularıma teşekkür ederim. Allah cümlemizi son nefesimize kadar iman ve Kur’an’dan ayırmasın, vesselam…